Serdar TURGUT
14.08.1998
Tarkan'ın Amerika'da gerçekten başarılı olabilmesini istiyordum.
Çünkü onunla özdeşleştirmiştim kendimi.
Benim de bir zamanlar Amerika hayallerim vardı.
Orada yazı yazmak, meşhur olmak, İngilizce kitaplarımın çok sattığını görmek, iyi paralar kazanmak, New York'ta biraz da tanınan bir insan olarak dolaşmanın keyfini çıkarmak benim düşlerimi süslüyordu.
Ama yeni bir deneye girmek için artık çok geçti.
Doğup büyüdüğüm ülke bana bir şans tanımıştı işte.
Onun bana verdiklerini geri tepip de yeni bir maceraya atılmak belki çok gençken düşünülebilirdi ama, 40'lı yaşlarda artık macera zor geliyordu.
Her horoz kendi çöplüğünde ötmeliydi, bunu anlamıştım.
***
Gerçi Tarkan çok daha genç bir insan.
Macera ateşi onun içinde mutlaka daha canlı yanıyordur, öyle olması da gerekiyor zaten.
Ancak onun Amerika piyasasında tutunmasının önünde çok daha büyük engeller var.
Ben İngilizce mizah yazıları yazmaya girişmiş olsaydım, diyelim ki 100 kişi daha benle rekabet ediyor olacaktı.
Tarkan'ın piyasasında onun gibi parlamaya çalışan 100 binlerce genç var.
Üstelik çoğu yarışa ondan önce doğal olarak başladılar, çünkü kendi ülkelerinde, kendi insanlarıyla konuşuyorlar.
Tamam, artık evrensel insan var ve belki de sınırlar fikirlerde kalktı ama lokal bağlantılar ve lokalizm hâlâ daha her şeyi belirleyebiliyor.
Daha başka şeyler de var Tarkan aleyhine çalışan.
Ben çok iyi biliyorum ki bugün New York'ta şu dakikada Washington Square Park'ta sesi en az Tarkan kadar iyi olan isimsiz, parasız, belki de evsiz gençler şarkılar söylüyorlar.
Keşfedilmeyi bekliyorlar.
‘‘En az Tarkan kadar sesi güzel olan’’ demem de kimsenin gücüne gitmesin.
Bu işler biraz da şans işidir. Örneğin bugün ben bu köşede yazılar yazabiliyorsam ve bunlar bir kısım insan tarafından sevilerek okunuyorsa ben bunu her zaman ‘‘Allah'tan şansım yaver gitti’’ diye yorumluyorum.
Biliyorum ki bugün Türkiye'de benim gibi ve belki de benden çok daha iyi yazı yazan gençler var. Belki bazıları keşfedilecek, bazıları da bu sırlarıyla birlikte yaşamak zorunda kalacaklar.
Hayat böyle, çok da fazla yapılacak bir şey yok.
***
Tarkan Türkiye'nin kendisini kucaklamasıyla yetinmedi.
Amerika'da tutunmak için uğraşıyor.
Onlardan öğrendiklerimizi onlara geri satmaya çalışacak.
Deniliyor ki Ahmet Ertegün ona biraz daha sahip çıksa Tarkan'ı kimse tutamazdı.
Hayır, Ahmet Ertegün kimseye kendi doğduğu ülkeden geldi diye sahip çıkamaz.
Onun böyle hissi kararlar verme şansı artık yok.
Çünkü bir repütasyonu var. Kendi isminin prestijini korumak zorunda.
Buradan giden bir şarkıcının da, Harlem gettosundan çıkan bir blues'çunun da, Lousianna'dan gelen yeni bir cazcının da Ahmet Ertegün'ün ismine, prestijine layık olması gerekiyor.
Bu düzeyde olduğunu hissettirmeyen insanlara Ahmet Ertegün kendi adını tehlikeye atıp el uzatmaz.
Ben de onun yerinde olsaydım ben de uzatmazdım.
Onun için Ahmet Ertegün, Tarkan'a yeterince sahip çıkmıyor diyenlerin yanlış düşündüklerine inanıyorum.
***
Burada küçük bir dipnot vermeliyim.
Yazılarını her zaman keyifle okuduğum Hıncal Uluç bir süre önce Ahmet Ertegün'ü kimseye yardım eli uzatmadığı için eleştiren bir yazı yazdı.
O gün telefon açıp, biraz sohbet etmeyi aklıma koymuştum Hıncal Abi ile ancak araya iş girdi erteledim.
Tam da o günlerde Ahmet Ertegün ile ilgili olarak Vanity Fair Dergisi'nde yayınlanmış uzun bir yazıyı okumuştum.
Yazıda ilginç bir detay vardı. Ahmet Ertegün'ün Penn State Üniversitesi'nde kurulmuş olan Türk Çalışmaları Enstitüsü'nün kurulmasında aktif olarak rol alan ve buna para veren kişi olduğu belirtiliyordu.
Yani Ertegün'ün kökenlerini unutması filan söz konusu değil. Ama bu böyle diye de ortalamanın üstüne çıkamayan sanatçılara sırf nüfus cüzdanına bakarak yardımcı olacak sonucu çıkmaz.
Hıncal Abi'nin geçmişte Ahmet Ertegün ile yaşamış olduğu kötü deneyler dışına çıkarak konuya bakmış olmasını isterdim.
***
Bütün bunları Tarkan'ın son klibini, hani şu New York'ta geçen klibi izlerken düşündüm.
Olmamış klip. Umur Turagay gibi büyük bir yetenek de bu klipte çuvallamış.
Çünkü o da tereciye tere satmaya çalışıyor bir süredir.
‘‘Karışık Pizza’’ filminde bunu görmüştüm. Umur Turagay'ın bütün sinematik yeteneğini Amerikan filmlerini ve özellikle ‘Pulp Fiction’u aynen kopya etmeye neden kanalize ettiğini anlayamamıştım.
Film kopya amaçlı olduğu için de bir şey ifade etmiyordu.
Bu klip de öyle. Turagay'dan beklenecek hiçbir orijinal fikir yok içinde.
Eğer ‘Tarkan New York’ta'yı bu imajlarla satabileceklerini düşünüyorlarsa çok yanılıyorlar.
***
Umur Turagay için bu yanlış sadece bir dipnot. Çünkü yeteneği kanıtlandı ve onu kendi kökenlerine kanalize etmeyi de bilecektir.
Bunu yapınca ve New York'lu olmadığını, olamayacağını kabul edince tekrar iyi şeyler yapacak.
Tarkan'da ise durum biraz daha vahim.
Burada kendisini meşhur eden insanlara geri dönmediği ve hayallerini biraz törpülemediği takdirde ortada kalabilir.
Tarkan burada bir şeyler ürettiği, kliplerini Türkiye için, buraların temalarını kullanarak yaptığı, Karışık Pizza hatasını yinelemediği ölçüde evrensel olabilir.
Tarkan eğer bir gün New York'ta meşhur olacaksa bunu İstanbul'dan gerçekleştirecektir, başka çaresi yok.
Bir an önce geri dön Tarkan, seni bekliyoruz.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]